Berkin karşıma çıkana kadar bir hikaye yazmak aklımda yoktu. Çok hoşuma giden bir teklifle geldi. Ortak bir hikaye yazmak. Neden olmasın diye düşündüm. Sekiz tane anahtar kelime belirledi. Dördü onun dördü benim. Giriş kısmını birlikte oluşturduğumuz bu hikayenin birbirimizden habersiz kendi anahtar kelimelerimizle oluşturduğumuz iki sonu var. Biri bana biri Berkin’e ait.
Emine’nin anahtar kelimeleri: Hafıza, çikolata, orkide, heykel.
Berkin’in anahtar kelimeleri: Akrep, dergi, inci, paralel.
Hikayeyi tamamlarken bu kelimeler geçmek zorunda!
Okumaya hazırsanız hikayemiz başlıyoooor 🙂
Serpil gözlerini tanımadığı bir dünyaya açtığında halsiz bedeni hastane odasında uzanıyordu. “Neredeyim ben?” diye mırıldandı. Büyük bir heyecan içinde: “ Yavrum, kızım, sonunda uyandın. Rabbime şükürler olsun. “ diye boynuna sarılanların annesi, babası olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. İçeri giren doktor: “ Çok geçmiş olsun. Bir kaza geçirdin iki aydır komadaydın, bir süre daha misafirimiz olacaksın. Kazadan önceki yaşadıklarını hatırlaman zaman alabilir, kendini yorma bu senin için ikinci bir hayat kendine yeni bir sayfa aç. Sevdiklerin yanında bak, annen, baban, nişanlın.” dedi. Annesi olduğu söylenen kadın solgun yüzüne rağmen çok zarifti. Babasının ağlamaktan şişmiş gözleri nasıl da özlemle bakıyordu. Serpil odada duran delikanlıya yöneltti bakışlarını. Annesi ve babası olduğu söylenen kişilere baktığındaki sıcaklığı hissedemedi bu delikanlıda.
Doktorun dediği gibi yeni temiz bir sayfaydı hayat onun için. Bu temiz sayfaları doldurmak için hayatına dair bilgileri öğrenip ekliyordu satır satır. Üç ay olmuştu hastaneden çıkalı. Kazadan üç hafta önce Cem’le nişanlandığını, 29 yaşında olduğunu, bir gazetede köşe yazarlığı yaptığını biliyordu artık. Ailesinin anlattıklarıyla ilgili hiçbir anı canlanmıyordu gözünde, güçsüzdü. Her şeyi anlatıldığı şekilde kabullendi. Eski işine geri dönemediğinden, ailesine yük olmak istemedi; oldukça varlıklı olan Cem’le evlenip boğaz manzaralı evlerine taşındı. Maddi sıkıntı belki hayatında göreceği en son şeydi, tek derdi eski yaşamıyla bir bağ kurmak, ömrünün geri kalanını böyle evde oturarak geçirmemekti; ama ne yazık ki hiç bir tecrübesini, anısını hatırlamayan Serpil, ustalıkla kullandığı çoğu kelimeyi bile yeni hayatında baştan öğrenmek zorunda kalıyordu. Haftada bir ya da iki kez annesini ziyarete gidiyor, akşam kocasının ne zaman biteceği belli olmayan toplantılarının bitmesini bekliyordu.
Gününün çoğunu sahildeki adamı izleyerek geçiriyordu. Gri paltolu, siyah bereli bu adam gece gündüz aynı yerdeydi. Gündüz sahilde hiçbir şey yapmadan oturuyor, gece hemen yanı başındaki sandallardan birinde uyuyordu. Esnafın arada yemek verdiğini görüyordu penceresinden Serpil. Dünyadan bu kadar kopuk, kendi dünyasında mutsuz yaşayan adamın hayatını; farklı şekilde de olsa kendi yalnızlığına benzetiyordu. Bir gün…
Emine’nin hayal ettiği son:
Hafızasını kurcalayan düşüncelerle sıcak çikolatasını yudumlarken, gazetesinde eski yazdığı yazıların arşivine bakarsa geçmişine dair bir şeyler bulabileceğini ümid etti. O gün hemen eski çalıştığı gazeteye koştu. Yazılarının bazılarında yıllar önce kaybolan kardeşinden bahsetmişti, hatta fotoğraflarını gazeteye bastırdığı kayıp ilanlarını gördü. Yol üzerinden bir orkide aldı eve giderken, mutluydu. Ailesinin ona bahsetmediği kayıp bir kardeş, artık bir amacı vardı. Onu bulmaya çalışacaktı.
Evine doğru yürürken sahildeki kalabalığı gördü yanaştı, o gri paltolu adamdı bu. Ölmüş sesleri yükseliyordu, üzüldü. Ambulansa taşınırken sandalda duran buruşuk kağıt dikkatini çekti, uzandı, aldı, okudu… Katılaşan vücuduyla heykel gibi kaskatı kaldı. Gözlerinden akan yaşlarla ıslanan, yazıları silinmeye yüz tutmuş mektup; tutmayan elinden uçup denizin sularında kalbi gibi eridi gitti.
“ Serpil’ im bilemezdim. Üvey annemin bana çocukluk fotoğrafımı vermesi için ısrar etmeseydim tüm bunlar başına gelmeyecekti. Canına kıymaya çalışmanın da tek suçlusu benim. Kardeşin de olsam, sevgilin de olsam sen benim bir tanemsin. Bu civarda oturduğunu öğrendim. Beni görmen umuduyla, sana sarılacağım günün hayaliyle burada bekleyeceğim, son nefesime dek! “
Emine Kızılkaya
Berkin’in hayal ettiği son:
Serpil dayanamayıp aşağıya, bu adamın yanına gitmeye konuşmaya, kendisine sormaya karar verdi. Sabah yaptığı yemeklerden yanına alarak adamın yanına indi. ‘Merhaba’ dese de karşıdan herhangi bir tepki gelmedi. Serpil elindeki tasları adamın yanına, yere bırakarak diğer yanına ayaklarını iskeleden aşağı sallayacak şekilde oturdu. Adam kafasındaki bereyi neredeyse gözlerine kadar indirmiş, kafasını da tamamen aşağıya eğmiş şekilde oturduğundan dolayı Serpil, adamın yüzünü göremiyordu. Kısa bir sessizlikten sonra, Serpil ”Adın ne?” diye sordu ama beklediği gibi yine cevap alamadı. Bir süre daha öylece oturdular, hiç konuşmasalar da bu Serpil’e iyi gelmişti.
Serpil aralıklarla adama yemek götürmeye devam ediyor, her seferinde konuşmaya çalışsa da başarısız oluyordu. Ama bıkmadan usanmadan, her gittiğinde soru soruyor, bir müddet cevabını bekliyordu..Zaman geçtikçe Serpil’in, bu adamın yanına gitme sıklığı artmıştı. Bir süre sonra Serpil, her gün bu adama yemek götürmeye, ve bir müddet oturup derdini anlatmaya başlamıştı; çünkü konuşacak hiç kimsesi yoktu, kocasıyla arasında çok fazla mesafe vardı, konuşamıyorlardı, dertleşemiyorlardı, etrafında kendisini dinleyecek hiç kimse yoktu ve bu adamdan daha iyi bir dinleyici de bulamazdı..
Aradan 2 yıl geçmişti, Serpil artık her gün bu adını bile bilmediği adamın yanına iniyor, bir süre derdini içindekileri, yaşadıklarını anlatıyor ve adeta rahatlıyordu.
Günlerden bir gün, eşiyle olan uyumsuzluklarından, arada aşkın olmamasından bahseden Serpil uzun süre konuştuktan sonra, adamın kendisine cevap vermemesine bu sefer biraz fazla sinirlenerek: ”aman, aptallık bende, ne diye sana soruyorsam, şu haline şu tipine bak, aşktan ne anlarsın sen, ben de sana akıl danışıyorum, aşkı anlatıyorum” dese de cümlenin sonunda, çizgiyi aştığını farkederek sesi yumuşamıştı. Adam kısa bir sessizliğin ardından yüzünü yavaşça Serpil’e doğru çevirdi, kafasındaki bereyi çıkartmasıyla Serpil’in gözleri korkudan fal taşı gibi açıldı. Karşısında her yeri yanmış, iğrenç bir yüz duruyordu. Adam sese doğru bakıyordu ama boş bakıyordu.Serpil, şaşkınlığı geçer geçmez elini adamın gözlerinin önüne kadar kaldırarak salladı, adamın tepki vermemesinden kör olduğunu anlayınca üzüntüsü daha da arttı..Adam beklenmeyen bir şekilde, çok düzgün bir aksan ve tok bir ses tonuyla söze başladı: ”Aşkı benden iyi kimse bilemez..Ben çok sevdim zamanında, çok sevdiğim için ya zaten senin bu beğenmediğin hor gördüğün haldeyim.Bir kız arkadaşım vardı, çok sevdik birbirimizi, nişanlandık, evlenecektik..Çalıştığım iş yerinde patronumuzun kızının gönlü bendeydi, hiç bir meğilim olmadı kıza karşı, sevgilim olduğunu da söyledim ama kız benden vazgeçmedi, abuk sabuk mesajlar atardı, elim ayağıma dolanırdı çaktırmadan sileceğim diye canım çıkardı, bir gün ben uyurken bir kaç mesaj gelmiş, onları okumuş, dinlemeden beni çekti gitti, telefonlarıma çıkmadı, aradan bir kaç ay geçti ki başkasıyla nişanlanacağı haberini aldım. Bana inat yapıyordu biliyorum, gönlü yoktu başkasında eminim.Eğer öyle olsaydı başkasını severken benim ona aldığım inci kolyeyi hala boynunda taşır mıydı? O gece hayatımda hiç içmediğim kadar içtim..içtim..içtimmm ve lanet olsun İstanbul’da başka araba yokmuş gibi onunkine çarptım..Ben kolaylıkla çıktım araçtan, ama o sıkışmıştı, bir Allahın kulu yoktu yolda, yapayalnızdım, yardım edin diye bağırıyordum ama kimse duymuyordu, sevdiğim, arabanın içinde sıkışmış gözlerimin önünde ölüyordu..Canımı dişime taktım, artık bağırmıyor, tüm gücümü sevdiğim kızı arabadan çıkartmaya harcıyordum..sonunda olmuştu hurdaya dönen arabadan onu tam çıkarmıştım ki arka taraftan alev alan benzin deposunu görür görmez sevdiğimin üzerine siper aldım kendimi, birşey olmasın diye tüm vücudumla sarıldım ona ki 2-3 saniye sonra şiddetli bir patlama oldu.Yüzümün yandığını hissedebiliyordum ama onu düşünmekten kendimi düşünemiyordum. Hastanede gözlerinde görme kaybı olduğunu, hayati tehlikeyi atlattığını öğrendim.Doktora yalvardım gözlerimi alsınlar diye..Önce almadılar, cildin çok kötü bir durumda bu halde cerrahi müdehaleyi kaldıramazsın dediler, ama ben yalvardım..hiç susmadım ağladım yalvardım sonunda anladı doktor ne kadar kararlı olduğumu ki ameliyata girmeyi, kornea mı sana vermemi kabul ettiler, hatta o kadar babacanmış ki doktorum, anladı beni, ölüm raporumu yazdı, kimsesiz bir cesede adımı koydu..Kağıt üzerinde beni öldürüp, seni bir daha görebilmem için beni resmen serbest bıraktı..Polislerse elleri boş döndüler..3 ay aynı hastanede yattık onunla. Cildimi ancak bu kadar düzeltebildiler, gözlerime yapacak birşey yok şimdi o güzel yürekle bakıyorum dünyaya, onunla yaşıyorum, kendi gözlerimle kendime bakıyorum.” Serpil dinlediği hikayeden çok etkilense de ana karakterin kendisi olduğunu asla bilmeyecekti..
Berkin Akdeniz
Siz hikayenin başını okuduğunuzda nasıl bir son hayal ettiniz?